İçerik arttı, mertlik bozuldu…

3 Kasım 2007 Cumartesi

Geçen hafta, çok sevdiğim Mine Oyman hocam etkileşimli pazarlama, özellikle de bloglar üzerine konuşmak için beni dersine davet etti. O andan itibaren bir huzursuzluk sardı bedenimi. Konu temelde bloglar olmakla birlikte etkileşimli pazarlama çervesinde dönecekti ve fakat Mine Hoca’nın bilmediği şey, benim uzunca bir süredir bu alemleri takip etmiyor olmamdı. Uzuncadan kastım yaklaşık altı ay ancak, bu işin içinde olanlar çok iyi bilirler ki bu süre önemli değişimlerin yaşanmasına yeter de artar bile.

Anlatmaya nereden başlayayım diye düşünürken, aklıma birden Altı Üstü Tasarım için hazırlamış olduğum bir yazı geldi; Bizim Zamanımızda İnternet’e Bağlanmak İçin Bir Numara Çevriliyordu… En sevdiğim yazımlarımdan birisi olmanın yanında bu yazımın, yeni enformasyon teknolojilerinin yarattığı değişimi özet biçimde aktardığını düşünürüm. Geçen yüzyılın sonunda Internet balonunun patlamasıyla yaşanan çöküş, çoğu firmanın Internet’e olan güvenini tamamen sıfırlamışken, bugün gelinen noktada karşımızda bambaşka bir Internet var: Web 2.0. Bu yeni Internet, ilk nesilden farklı olarak parayla çok da ilgili gözükmüyor. Daha çok bilginin ve eğlencenin paylaşımı, diğer insanlarla kurulan ağlar, yaratılan bedava içerik gibi kavramlarla ilgili.



Alemşah’ın Etkileşimli Pazarlama sunumu aslında bu yeni dönemin kavramlarını çok güzel ortaya koyuyor; yenilikçi iş fikirleri, paylaşım, duruma uygun içerik, kişiselleştirme, sanal kişiliklerimiz, katılım, etkileşim, beraber üretim, deneyim, virütik pazarlama, ağızdan ağıza iletişim ve social networking.

İşte bu noktaya kadar herşey tamamdı ama acaba son altı ayda ne olmuştu. Bunu öğrenmek için Steve Rubel’in MicroPersuasion bloguna bir uğradım ve son iki üç aydır yazdıklarını şöyle hızlıca bir gözden geçirdim. Gelin birlikte neler değişmiş ve bizi daha ne gibi değişimler bekliyor birlikte bakalım.

Yukarıda bahsettiğim yazımda diyorum ya Internet üzerinde kitle iletişimi devri kapanıyor ve yerini kitlelerin birbirleriyle paylaşımda bulundukları yeni bir yapı alıyor diye. İşte bu yeni dönemin en önemli gelişimelerinden birisi kullanıcılar tarafından yaratılan içerik ve bu içeriğin özgürce paylaşımı idi. Özellikle de bloglar bu yeni akımın en önemli aktörleriydi. Bu gelişmelerle birlikte ortaya çıkan “Uzun Kuyruk” teorisi hepimizin gönlünde taht kumuştu. Bu fikir, biz teknoloji aşıklarını delicesine heyecanlandırıyordu. Dünya geri dönülmez bir şekilde değişiyordu ve biz buna tanıklık etmekle kalmıyor aynı zamanda bu değişimin içinde yer alıyor, değişimi bizler yaratıyorduk.

İlk zamanlarda çoşkuyla karşılanan bu içerik bolluğu zamanla bir enformasyon bombardımanına dönüşmeye başladı. Rubel’in deyişiyle klasik iktisat kuralları, yaratılan bu içerik için de geçerli oluyordu. İçerik (yani arz) arttıkça bir mal (commodity) halini almaya başlıyor ve değersizleşiyordu. İçerik arttıkça insanları o web sitelerine çekmek giderek zorlaşıyordu. Ne yazık ki insanların dikkatleri Moore Yasası’na uyum göstermiyor. Dikkatlerimizin de zamanımızın da bir sınırı var ve biz artık RSS takipçilerimizde, e-postalarımızda biriken enformasyona yetişemez olduk.

Bu süreç beraberinde bazı önemli değişimleri de getireceğe benziyor (hatta Rubel bu değişimin başladığını da söylüyor). Bunlardan ilki, insanların şimdiye kadar neredeyse yutarcasına almaya çalıştıkları enformasyon miktarına bir sınır getirecekleri. Bunu kendi hayatımda bizzat yaşıyorum aslında. Çok daha az sayıda blog takip etmeye başladım ve e-posta aboneliklerimin neredeyse tamamını iptal ettim. Enformasyon kaynaklarımı elimden geldiğince rafineleştirmeye çalışıyorum. Hem nicel hem de nitel anlamda.

Bu değişimin ilişkili olduğu bir diğer nokta ise Mikro Medya ismi verilen akımın yükselişe geçmesi. Mikro medya kavramı, Internet üzerindeki sosyal ağlar veya sosyal medya olarak adlandırılan ortamlar aracılığıyla ses veya video mesajlarının paylaşımı anlamına geliyor. YouTube ve benzeri ortamların bu denli popüler olması boşuna değil anlayacağınız. Bir yandan kablosuz Internet erişiminin, diğer yandan mobil cihazların görüntü ve ses kalitelerinin artması da bu akımı destekliyor. Rubel, mikro medya akımı ile birlikte gönderi sayılarının artacağını ancak buna karşılık olarak içeriklerin giderek kısalacağını öngörüyor. Bu gelişmeler elbette yazılı içeriğin öldüğü anlamına gelmiyor ancak sanırım benim o uzun yazılarıma müşteri bulmam oldukça zorlaşacağa benziyor.

Aslında bu gelişmelerle oldukça bağlantılı bir başka gelişme ise “Generation Cash” kavramı. Kullanıcı tarafından yaratılan içerik ile birlikte “Generation Content” kavramı ortaya çıkmıştı. Yarattığı içeriği bedava olarak diğerleriyle paylaşan bir nesilden bahsediyorduk. Aynı zamanda, gerek üretim gerekse de iletişim süreçlerinde aktif bir katılım sağlayan, görüşlerini paylaşan ve böylelikle de işletmelere yol gösteren bir kullanıcı/tüketici kitlesi ortaya çıkmıştı. Öyle ki işletmelerin dünya para verip toplayamayacakları bazı önerileri bedavaya bu kullanıcılardan alabiliyorlardı. Ancak, web sayfaları kaliteli içeriği kendi sayfalarına çekmek, işletmeler ise yetenekli kullanıcılarının fikirlerini kapmak için paranın ucunu göstermeye başlamışlar sanırım. Kimileri doğrudan ödemelerle, kimileriyse reklam gelirlerinin paylaşılmasıyla kullanıcıyı kendisine çekmeye çalışıyor anlaşılan. Bu yeni neslin adı da “Generation Cash”. Yani yarattığı içeriği bir şekilde nakite çevirmeye çalışan bir nesil geliyor. Türkiye’de de eAnlat sayfası bu uygulamalara bir örnek.

Artan içeriğin bir diğer önemli yansıması ise kullanıcının arama sayfalarını daha yoğun kullanması oldu. Bu durum sayfaları ziyaret eden kullanıcıların en önemli kaynaklarını arama motorları haline getiriyor. Rubel gibi benim de ziyaretçilerimin çok önemli bir kısmı Google’dan geliyorlar ve düzenli okuyucularım değiller. Okuyucu giderek daha az sayıda sayfayı aklında tutmaya başlıyor ve ne zaman bilgiye ihtiyacı olsa Google sayesinde doğru adresi bulacağını düşünüyor. Ancak ne yazık ki Google’ın içinde aradığınızı buşmak da artık öyle kolay olmuyor. Doğru bilgiyi, kısa zamanda bulabilmek giderek zorlaşıyor.

Tüm bu anlattıklarım ne yazık ki Internet üzerinde yarattığımız herşeyi ne denli çabuk tüketmeye başladığımızın bir göstergesi bana göre. Öyle hızlı bir tüketim ki artık uzun yazılar okumaya tahammülümüz yok. O yazıda anlatılmak isteneni tek bir fotoğraf özetlesin istiyoruz. O fotoğrafa da şöyle bir bakıp geçiyoruz çünkü sırada bakılması gereken daha yüzlercesi var. Miktarın çokluğu giderek yüzeyselleşmemize, herşeyden biraz alacağım diye hiçbirşeyi derinlemesine anlamamamıza neden oluyor. Sürekli yeni ortamları tüketmeye başladık. Bundan bir süre önce bloglar baştacımız iken şimdi Facebook ve benzeri sayfalara sardırmış durumdayız. Sanmayın ki bu çok uzun sürecek. Elbette yeni Facebook’lar çıkacak ve hepimiz oraya doğru koşmaya başlayacağız, Üstelik bunun olması da çok fazla zaman almayacak.

Lafı buraya kadar getirmişken Facebook’tan bahsetmemek olmaz diyorsunuz, biliyorum ama o da önümüzdeki haftalara kalsın.

8 yorum:

Adsız dedi ki...

Zeynep Hocam,

Şükürler olsun, özlettiğiniz yazılarınızdaki tadı yeniden paylaştınız bizimle.

Yazıdaki görüşlerin ve analizlerin tamamına katılıyor, burada daha önce yazığım bir değerlendirmeyi paylaşmak istiyorum:

http://bulentakgul.blogspot.com/2007/08/u-interneti-hal-yoluna-koymak-lazim.html

Bu aşamada ben bireysel paylaşımların da zamanla tükeneceğine veya marjinalleşeceğine inanıyorum. Bu inancımın iki temel sebebi var:

(1) Bireysel paylaşım, sizin de ifade ettiğniz gibi bir biçimde maddi kazançlara dönüşme eğiliminde. Ancak bu geniş kitleler için çok da mümkün değil. Yazma ve okunma ve taktir edilip, hatta önemsenmenin heyecanıyla tatmin edilen duygular, yerini "yazdım, emek harcadım da ben bu işten ne hayr gördüm" düşüncesine bırakacaktır. Deneyimli kullanıcıların bu alandan uzaklaşması, olayın çapını düşürecek, alt nesiller için de bireysel paylaşım küçük bir alan haline dönüşecektir.

(2) Bahsettiğiniz enformasyon bolluğu doğal olarak kişileri profesyonel bilgi kaynaklarına yönlendirecek, bu da bireysel paylaşımlara olan talebi düşürecektir.

Pek çok eleştirmen için bu gün Wikipedia bilgi çöplüğünden başka birşey değildir. Zira içinde kontrol edilmeyen ve yetkinliği tartışılır kişilerce doldurulmuş pek çok alan bulunmaktadır. Siz ne tip bir tavır sergiliyorsunuz biliyorum, ama tanıdığım bazı hocalar Wikipedia'yı kaynak olarak kabul etmiyor.

Her kirlenme (belki yanlış bir ifade ama), bir arınmayı kaçınılmaz kılar. Bu arınmanın bireysel bilgi paylaşımında yaşanacağını öngörüyorum.

Saygılar...

Zeynep Özata dedi ki...

Gelinen noktadan geriye dönüş olmayacağını, Internet'in giderek çok daha karmaşık ve kalabalık bir ortam haline geleceğini düşünüyorum. Böyle olacak ki teknolojinin getirdiği bu sorunları çözme iddiasında olan yeni girişimler ortaya çıkabilsin :)

Aslına bakarsan, bireysel paylaşımlar ve bize kazandırdıkları konusunda senin kadar karamsar değilim. Çok önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Hala Wikipedi'den çokça yararlanıyorum. Hatta Ekşi Sözlük benim için gerçek anlamda bir "Kutsal Bilgi Kaynağı". Anlayamadığım çoğu kavramı en iyi anlatan tek kaynak. Sizleri bu sayede tanıdım. Fikirlerinizi bu sayede öğrendim.

Ancak, bir yandan da bu bireysel paylaşımlar nedeniyle aradığımı bulmam da zorlaşıyor. Önümüzdeki dönemde, her iki tür kaynağı da birlikte kullandığımız bir dönem olacak bence. Sadece, içerik ne kadar kısa ise o kadar tercih edilir olacak. Yazıda da aslında bunun üzerinde durmaya çalışmıştım.

Bu sayfanın ilk yorumu senden geldi. Bereketli olur inşallah. Bu arada, Wordpress sayfam da hala açık. Aynı yazıları her iki sayfada da yayınlıyorum, ancak buradan haberi olan yoktu. Sen nereden buldun yahu? :)

Adsız dedi ki...

Selim Abi'nin sayfasına yazdığın yorumda gördüm linki.

Tamam, bireysel kullanım konusunda hemfikiriz. Ben de bir şey bilmek istiyorsam önce Wikipedia'ya bakıyorum. Ancak bazı uzmanların konuya bakışı bu. Sonuçta, ben de bireysel kullanımın nimetlerinden faydalanıyorum ve bireysel paylaşımı taktir ediyorum. Ancak dediğim gibi, bireysel paylaşımla zenginleşen bilgi kaynaklarına talep karmaşadan dolayı gün geçtikçe azalacaktır.

Ya birisi bu karmaşadan sıyrılmanın yolunu bulup, insanlık tarihinin gördüğü en zengin kişi olacak, ya da biz kafayı yemeye başlayacağız.

Ki daha Türkçe sayfa içeriğinin zengin olmadığını düşünürsek, mevcut karmaşanın en berrak günlerimiz olduğunu söyleyebiliriz. Mesela ben artık internette İngilizce kaynak taramaktan vazgeçtim. PDF hariç hiçbir dosya formatıyla ilgilenmiyorum.

Şu an itibariyle bildiğim şey şu: eğer birisi Google'ı tahtından indircekse gün bu gündür. Yeni bir arama mantığına ihtiyacımız olduğu kesin. Bu karmaşayı ortadan kaldıracak yeni bir arama yapısı tüm interneti değiştirecektir.

Zeynep Özata dedi ki...

Aslında aynı şeyleri düşünüyoruz. Google'ı tahtından indirmek kolaya değil elbette. Ama buna aday olanların çıkacağı şüphesiz. Google satın alımlarla bu yeni çözüm üreticilerini bünyesine mi katar yoksa bu adamlar inat eder de piyasayı mı sarsar o bilinmez tabii.

Adsız dedi ki...

Analizlerin ve tespitlerin oldukça güzel. Katılmadığım bazı noktalarsa şunlar. Enformasyon veya bilgi konusunda sorun uzun veya kısa yazı olayı değil. Sorun neye ihtiyacımız olduğu ve o ihtiyaca en kısa zamanda ulaşma meselesi.

Bence 10 yıl sonra şu anda yaşadıklarımıza güleceğiz. You tube veya facebook ya da google, bunlar çok basit gelecek. İnternet bant genişliği artıkça olay daha akıl almaz olacak.

En çok kazanacaklar da facebook gibi çaprazlayıcı sistemler olacak. Mesela facebookta google var, youtube var, likemind var.

İlerde daha az gezeceğiz nette. Birileri de istediğimiz şeyleri bir araya getirip para kazanacak.

Facebook ve türevlerine alışveriş, banka işlemleri, yemeksepeti gibi şeyler de katılacak ve düşünsene, "Zeynep, Seth Godin'in son kitabını amazondan aldı" gibi mesajlar da geçebilecek. Ama gizlilik ayarları da Zeynebin elinde olacak.

Bence net giderek daha insancıl ve zevkli hale geliyor.

Bence içerik artınca mertlik bozulmadı, tam ter sine daha da iyileşti :)

Zeynep Özata dedi ki...

Aslında söylediklerinin çoğunda hemfikiriz Cengiz. Bence de söylediğin gibi birden çok işlevi içinde barındıran, daha çok ihtiyacımıza tek noktadan cevap veren sistemler tercih edilecek. Bu durumun da Internet'in fazlasıyla kalabalıklaşmasıyla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Evet, gelecekte nette daha az gezeceğiz çünkü gezerek aradığımızı bulamaz hale geleceğiz. Bunun için birtakım hizmetlere veya hizmetverenlere ihtiyacımız olacak çünkü.

Internet'in insanileşmesi konusuna gelince, bu çok doğal aslında. Internet bir sosyalleşme mekanı olduğundan bu yana insanileşti ama bir o kadar da canileşti. Dolandırıcılık girişimcileri, çocuk avcıları, spam yağmurları vs...

Aslına bakarsan, bu tartışma sonsuza kadar gider. Çünkü diğer tüm teknolojiler gibi yeni iletişim ve enformasyon teknolojileri de aslında paradoksal bir yapya sahip. Yani hem iyi yönleri hem de kötü yönleri bünyesinde taşıyor. İşte bu iki yönlülük bu tartışmanın temelini oluşturuyor. Internet'in tamamen iyi olmasını beklemek de ona bütünüyle çöplük olarak bakmak da yanlış sanırım. :)

Zeynep Özata dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Burcu Tüzün dedi ki...

Internetin dünyanın tamamıyla sınırlı. Şu anda internetle ulaşamadığımız tek yer güneş sistemi ve uzay. Tüm olumsuzluklara rağmen marka yönetimlerini ve stratejilerini bugüne dek adam etmeyi başarabilmiş, en azından bu konuda adımlar atmayı başarmış tek şeydir sınırsız içerikle gelenler.

Burada markaların/şirketlerin beceremedikleri tek şey malesef ki bu içeriği takip etmek oldu. Herkesin içerik oluşturabildiği bir dünyada önemli olan doğru kaynaklardan doğru içerikleri elde etmek. Bu da zamanla ve deneme-yanılma yöntemi ile mümkün. Aslında içerik bombardımanının içinde harika içerikler bulmamak imkansız. Doğru yere baktığımızda :)

Markaların bu sistemde bir türlü beceremedikleri kendileri için bir içerik sağlayıcı sistem oluşturamamaktı. Bugün içerik yönetiminin önemini kavramış markalar bu konuda profesyonel kişiler için inanılmaz ödemeler yapabiliyor. (tabii yurtdışından bahsediyorum.) Bloglardaki şeffaflık ilkesi malesef bizde markalarda henüz tam bir sır kapısı olduğundan kendilerine has bir blog oluşturmaları imkansız gözüküyor. Var olan marka bloglarına baktığınızda her nedense(!) kötü yorumlar kapsayan hiç bir blog yok. Nasıl? Moderasyonla.

Bir gün şeffaflığı öğrendiklerinde aslında pazarlama anlamında aradıklarımızı bulmamız, yani rafine kaynaklara ulaşmamız, daha kısa ve kesin olacak. O zamana kadar malesef bizler deneme yanılma yöntemine devam edeceğiz. :)