1996 yılında Nigel Cope tarafından yazılan “Retail in the Digital Age” kitabı, 2006 yılında perakendeciliğin nasıl olabileceğine dair bir örnek canlandırma ile başlıyor;
2006’nın Nisan ayında bir Cuma akşamı, Jim Darcy işinden evine dönüyordu. Yarıyolda, Ev Alışveriş Sistemi’nden akşam yemeğini sipariş etmediği aklına geldi. Siparişi araba bilgisayarından veya ev alışveriş sisteminin mini versiyonu olan saatinden vermeyi düşündü ama sipariş asla zamanında yetişemezdi. Kendine kızarak, uzun zamandır yapmamış olduğu bir şeyi yapacağını farketti, yerel mağazalardan birisinde durmak zorundaydı. Mağazalar hala açıktı, bir şişe şarap ve çocukları için de eğlencelik birşeyler alabileceğini düşündü.
Mağazaya vardığında saat 06:45’i gösteriyordu. Eğer acele edebilirse, saat 07:00’de bitecek olan, mağazanın %10 indirimli saatinden yararlanabilirdi. Saat yedi olduğunda, tüm raflardaki dijital fiyat etiketleri otomatik olarak indirimsiz fiyata dönüşüyordu. Girişte bulunan okuyucudan mağaza smart kartını geçirdi. Elektronik bir ses kendisine seslendi; “Merhaba Bay Darcy, mağazamıza hoşgeldiniz. Nike’ın yeni spor içeceği ve Unigamble’ın yeni çamaşır deterjanı olan ZAP’da bugün sizin için bazı özel tekliflerimiz var. Düzenli bir müşterimiz olduğunuz için, 30 USD’nin üzerindeki alışverişlerinizde de ayrıca bir indirim alabileceksiniz.” Jim bir mağaza arabası aldı ve hızlı bir şekilde, akşam yemeğini, bir şişe şarabı ve çocuklar içinde 2 şişe Nike’ın yeni spor içeceğini alarak çıkışa yöneldi.
Çıkışta arabasını “Superfast” kasasından geçirdi. Bu kasa, havaalanlarında bulunan güvenlik kapılarının bir benzeriydi ve tek bir geçişte arabadaki tüm ürünlerin barkodlarını okuyabilmekteydi. Kartı ile ödemeyi yaptıktan sonra otoparktaki arabasına doğru ilerlemeye başladı. İşini o kadar hızlı halletmişti ki aldıklarını arabasına yerleştirmekle görevli olan çocuk arkasından koşmak zorunda kaldı. O anda eski alışveriş günlerini düşündü; kalabalık süpermarketler, uzun kasa kuyrukları, alışveriş arabasından aldıklarını kasada boşaltması ödeme sonrasında onları yeniden alışveriş arabasına koyup parkyerindeki arabasına varınca bunları yeniden boşaltması... Bu adamlar artık aldıkları parayı hak etmeye başlamışlardı.
Eve dönüş yolunda, 3 sene önce sanal gerçeklik eğlence merkezine dönüştürülen eski alışveriş merkezini gördü. Yolların kenarında, yüzyılın başında dijital savaşlarda yenik düşmüş ve şu anda çalışmayan boş süpermarket binalarını ve boş otoparklarına baktı. Pek çoğu dijital değişime ayak uyduramamış, gelişmelerin önemini fark ettiklerinde ise çok geç kalmışlardı. Bugün artık pazarın büyük bir kısmı sanal mağazalar tarafından ele geçirilmişti.
Eve vardığında, garaj kapısı otomatik olarak açıldı. Çocuklar, duvardaki plazma TV’de X-Files’ın tekrar bölümlerinden birisini seyrediyorlardı. Jim, bu televizyonları çok sevmişti. Kullanılmadığı zaman, istediği bir ressamın istediği bir portresi olacak şekilde programlanabiliyordu. Jim, mutfağa gidip aldıklarını buzdolabına yerleştirdikten sonra, ev içi bilgisayar sisteminin ekranını kontrol etti. 3 mesajı vardı. Birincisi, annesindendi ve Pazar günü yemeğe gelip gelmeyeceklerini soruyordu. İkincisi, bankasından gelmişti, Inter-Virtual. Banka kendisinin iyi bir golfçü olduğunu kaydettiklerini ve bankanın yıllık olarak düzenlediği turnuvaya katılmak isteyip istemeyeceğini soruyorlardı. Son mesaj ise SafeBury’dendi.
Mağazalar, müşterilerine ait inanılmaz veri tabanlarına sahiplerdi ve müşterilerinin nereden, nasıl, ne aldıklarını çok iyi biliyorlardı. Smart kartlar sayesinde depolanan bilgiler, mağazaların güçlü bilgisayarları ile analiz ediliyordu. SafeBury, Jim’in Ev Alışveriş Sistemi’ni kullanarak WineDirect’den kaliteli şaraplar aldığını farketmişlerdi. Özel bir tadım için kendilerine katılmak ister miydi? Ayrıca, hoşlanabileceğini düşündükleri bir California Chardonney şarabı için de özel bir indirim öneriyorlardı.
Jim önerilen şarabı inceledikten sonra almaya karar verdi. Şarabı satın alması sadece bir dakikasını almıştı. Ekranda şarabın üzerine gelerek bir dergiden alınmış olan yorumu inceledi. Düzenli bir müşteri olarak SafeBury kredi kart bilgilerini aklında tutuyordu. Banka hesabına ait şifreyi girdikten sonra işlem tamamlanmıştı. Şaraba ait tutar banka hesabından otomatik olarak düşmüştü. Şarap ise en geç 5 gün içinde garajında duran Safebox’a yerleştirilmiş olacaktı. Safebox’ların kullanımı oldukça yaygınlaşmıştı. Çoğu evde bir buzdolabı büyüklüğündeki bu Safebox’lardan bir tane vardı. Bunların içinde, donmış yiyecekler, taze sebze ve meyveler için ayrı derecelerdeki bölmelerden, temizlik malzemelerine kadar pek çok farklı ürün için alanlar bulunuyordu. Kilitli olan bu kutu, SafeBury’den teslimat için gelen çocuk tarafından elindeki şifre ile açılacak ve şarabı yerleştirdikten sonra da yeniden kilitleyecekti.
Jim ve eşi Nancy, haftalık alışverişlerini genellikle elektronik olarak yapıyorlardı ve ürünler Safebox’ın içine yerleştirilerek teslim ediliyordu. Haftalık sabit bir alışveriş listeleri vardı ve her hafta bunun üzerinden alışveriş ediyorlardı. Listeye birşey eklemek istediklerinde, SmartPen aracılığıyla SafeBury ürün listesindeki barkodu seçmeleri yeterliydi. Otomatik olarak ürün listeye ekleniyordu. Ertesi gün siparişleri garajlarında duran Safebox’a teslim ediliyordu, böylelikle aileden birisinin evde olup olmaması bir sorun yaratmıyordu. Jim yeni ekleyeceği ürünler için, genelde SmartPen ve mağaza listesini kullanmayı daha kolay ve hızlı buluyordu. Ancak, karısı Nancy alacağı yeni ürünleri görmeyi ve mağaza içinde gezinmeyi tercih ettiği için sanal gerçeklik başlıklarını kullanıyordu. Bu sistem Nancy’ye ürünlerin besin içeriklerini incelemesine olanak sağlıyordu. Böylelikle eğer isterse ürünü sanal sepetine atabiliyor beğenmedi ise rafa geri koyabiliyordu. Sanal mağaza gerçeği ile aynı şekilde idi. Sanal olarak alışveriş onun için hem eğlence hem de hız sağlıyordu. Bu sistem ile otoparktaki araçların üzerinden uçup mağazanın içine girebiliyor, isterse duvarların içinden geçebiliyordu. Ayrıca, eğer aradığı şeylerin nerede olduğunu biliyorsa tüm koridorları da dolaşmak zorunda kalmıyordu.
Jim, hazır sisteme girmişken, oğlu Sam’in uzun zamandır istediği Oasis CD’sini de almaya karar verdi. Sistemi internet fonksiyonuna çevirdikten sonra, özel bir yazılım olan Sherlock’u piyasadaki en ucuz fiyatı bulması için aramaya programladı. Sherlock’un geri dönmesi bir kaç dakika aldı. Doğrudan satış yapan CDOne isimli yeni bir sanal mağazaydı. CD içinden bir şarkı da örnek olarak dinlenebiliyordu ama oğlu hemen yan odadaydı, duyabilirdi ve Jim bunun bir sürpriz olmasını istiyordu. Jim bu mağazanın düzenli müşterisi değildi ve mağaza Jim’in banka hesap detaylarına sahip değildi. Cüzdanından kartını çıkarttı ve kart okuyucudan geçirdi. CD’nin tutarı o anda banka hesabından düştü.
Jim, mutfaktaki işini bitirip salona geçtiğinde çocukların izlediği X-Files bitmişti. 9 yaşındaki kızı Lucy babasına ne izlemek istediğini sordu. Jim, ne yazık ki hiçbir zaman bu yeni sisteme alışamamıştı. İstediği zamanda izlemek için seçebileceği yüzlerce program vardı; futbol, farlı filmler ve oyunlar. Bazı zamanlarda o eski kanallı televizyonları, Çin yemeği sipariş vermeyi ve yanında bira ile televizyon izlemeyi özlediğini düşündü.
1996 yılı için ne kadar uzak, 2006 yılı için ne kadar yakın bir canlandırma. Bu hikayeyi okuyunca yakın geleceğimizi görür gibi oldum, yaz siz?
Fotoğraflar: Metro Future Store
Dijital çağda perakende: Superfast kasalar, sanal gerçeklik alışveriş merkezleri, Inter-Virtual bankası ve Safebox
27 Kasım 2007 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder