Karnaval etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Karnaval etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazarlama Blogları Karnavalı - 3

2 Aralık 2007 Pazar

Önümüzdeki yıllarda gelenekselleşmesini umduğumuz Pazarlama Blogları Karnavalı'nın ikincisine hoş geldiniz. Geçen sene yaptığımız karnavalın üstünden epey bir zaman geçti ve bizleri biraz olsun rehavete kapılmış gören Cengiz arkadaşımız hemen yeni bir karnavalla bizleri kendimize getirdi. İnanıyorum ki yavaşlayan yazı performansımız karnaval ile birlikte, kısa zamanda eski haline gelecek.

Bu hafta sizleri iki farklı blogda ağırlıyorum. Hepinizin bildiği Wordpress üstündeki adresim ve Blogger üstünde açtığım yeni sayfam. Wordpress'in kapatılma hikayesini bilmeyen kalmadı sanırım. Wordpress üstündeki bloğuma yazmaya devam etmekle birlikte, Blogger üstünden açtığım sayfamdan da paralel yayın yapıyorum. Bir başka deyişle, yazdıklarını görmedim duymadım diyen kalmasın diye elimden geldiğince çabalıyorum.

Bu kadar giriş faslı yeter sanırım. Gelelim bu haftanın karnaval yazılarına. Önceliği, bana mail göndermiş olan yazarlara vermek istiyorum. Sonra da karnavala katılmış diğer yazarların son yazılarını aktaracağım. Haydi buyurun bakalım karnaval yazıları...

İlk yazı Selim Tuncer'den geliyor. İnsan zihninin nasıl çalıştığından yola çıkıp konuyu iletişime getirdiği bu yazısı son zamanların en iyi yazılarından; “Beni böyle seev sevecekseen, olduğum gibii görecekseen...”. İşte yazısından bir alıntı;

Ne demiştik? Bir insanla iletişim kurmak istiyorsak onun zihninde var olan ve göndereceğimiz mesajın yapışacağı neler olduğunu dikkate almak zorundayız. Uyku dışında geçirdiğiniz zamanın %80’e varan bölümünü bir şekilde çevremizle iletişim kurarak geçirdiğimizi hatırlayacak olursak, bu ilkenin yaşamımız boyunca ne kadar işimize yarayacağını hesap edebilirsiniz. İletişim profesyonellerinin ise, adı üstünde, işleri budur ve ömürlerini “subasman” kodlarını eşeleyip durmakla tüketmek zorundadırlar.

İkinci yazı Fikir Atölyesi'nin yazarı Tunç Kılınç'tan geliyor. Richard Branson. ‘İş Fırsatları Otobüs Gibidir, Her Zaman Bir Diğeri Gelir!’. Tunç, Turkcell’in ‘İşTcell Liderler Konferansı’nda edindiği izlenimlerini, Bronson hakkında daha önceden bildikleriyle de derleyerek hazırladığı bir başarı hikayesini paylaşıyor bu yazısında. Yazısının sonundan ilginç bir bölüm;

Onaltı yaşında liseyi terk ederken başöğretmenin onun hakkında ilginç bir öngörüsü var:
“Sen ya hapisi boylarsın, ya da multi-milyoner olursun!”


Üçüncü yazımız Cengiz Çatalkaya'dan geliyor. Büyük Fikir Nasıl Bulunur? The Big Idea. Cengiz ise MediaCat tarafından düzenlenen The Big İdea konferansında aldığı notları paylaşıyor bizlerle. Ayrıca yazısının sonunda bir de okuma listesi sunmuş bizlere. İşte size yazıdan bazı alıntılar;

“Fikri bulmak önemli ama bu fikri zamanında uygulayabilmek daha da önemli.”

“Büyük fikri bulmak için denemekten vazgeçmeyin, çok çabuk vazgeçiyoruz veya yenilgiyi çok çabuk kabul ediyoruz, bu yüzden de büyük fikirleri bulmakta zorlanıyoruz”

“Sanıldığının aksine, basit olmak hiç de kolay değil, tam tersine basit olmak çok zor. ”

Dördüncü yazımız Pazarlama Cadısı bloğunun yazarı Burcu Tüzün'den geliyor; Sektörü büyütmeye çalışanlar. Oldukça sert sayılabilecek bir eleştiri yazısı kaleme almış Burcu ve işte kendi sözleiyle yazısının özeti;

Bazı ajansların dilinde almış başını gidiyor "sektörü büyütmek". Ancak sektörü büyütmekten bahsedenlerin anladıkları aslında "müşteriyi eğitmek". Çünkü müşteri onlara göre her zaman çok bilinçsiz. Müşteri deyim yerinde ise o kadar kütük ki her şeyi onlara kafalarına vura vura öğretmek lazım. Kafalarına vura vura bütçelerinden her yıl daha fazla pay almak lazım. Bütçeyi ellerinden alıp onlara artı hiçbir yarar sağlamamak lazım. Kim bu "o"nlar? Ajanslar elbette. Bazı ajansları göz ardı ederek yazıyorum. Bu yazıyı okuduklarında sahiplenmesi gerekenleri şeytan dürter nasıl olsa.

İlk iki haftanın ev sahibine bir öncelik verelim ve son yazılarına şöyle bir göz atalım istedim. İlk hafta ev sahipliğimizi yapan Benim naçiz fikrimce bloğunun yazarı Hüseyin'den Çin'in ürettiği ürünlerin imajı nedeniyle yaşadığı zorlukları aşmak için başvurduğu yeni yolu anlatan güzel bir yazısı ile karşımızda; PRC'de yaptık.

İkinci hafta ev sahipliğimizi yapan Admarketum sayfasının yazarı Özgür Emre Öztürk ise karnaval yazısı sonrasında biraz tembellik yapmış. Bir önceki yazılarından ikisini alıntılıyorum buraya; Yaratıcı esinlenmeler 1 ve 2

Bence WOM sayfasının yazarı Murat Tanören ise Made to Stick kitabının yazarı Chip Heath'in McKinsey Quarterly ile söyleşisinden bir bölüm aktarıyor bizlere; Made to Stick.

Sırada Özgür Alaz var. O da en son yazısında Blog konferansında yapmış olduğu sunumu paylaşmış bizlerle.

TRaumbilDesign'ın yazarı Emine Can ise Başka türlü REKLAM BU yazısında tüketicinin kaçamayacağı reklamlardan örnekler paylaşmış bizlerle.

Emine Can'dan Briefistan'a geçiyoruz ama ne yazık ki yeni bir yazısı olmadığını görüyoruz. Bu nedenle eski yazılardan birisini öneriyorum sizlere; Marka olmak ya da olmamak...

Manhem'in yazarı Fatih Taşkıran ise Microsoft-Apple çekişmesini ele aln bir reklamı yaylaşmış bizlerle; Gates vs. Jobs.

AntiFit'in yazarı Alemşah ise önde gelen moda tasarımcıları ve genç yeteneklerin buluştuğu bir etkinlikten haberdar ediyor bizleri: Galata Moda.

Marketing Defteri'nin yazarı Rüstem Memedov ise; "Qırmızı ANS-in rəngidir ay SPACE!!!" başlıklı yazısıyla karnavala konuk oluyor. Markanın duyuların tamamı tarafından algılanması gerekir diyor Rüstem ve devam ediyor;

Renk de, ses gibi, koku gibi markanın önemli unsurlarından biridir. Oysa Space kanalının renk kodlaması yoktur. İnternet sitesinde farklı, ekranda farklı, hatta parlak parlak renklerle karşımıza çıkan Space’in bu nedenle bizim algılarımızda renk karşılığı da yoktur.

Brand Box'ın yazarı Onur Yüksel ise "Fikrin küçüğü büyüğü olmaz" diyor. Onur bu yazısında, Burak'ın Jiklet.com sayfasından seçtiği bazı tasarımları paylaşıyor bizlere.

Müntehamangan ise "Farklılaş bakkal amca" yazısıyla oldukça yakınından örnekler vererek, bakkallarımızın farklılaşabilecekleri noktaları ortaya koyuyor.

Özgü Güder ise Ah Şu Kardeş Kavgası...! başlıklı yazısında pazarlama-satış ilişkisini ve bitmek bilmeyen bir tartışmayı masaya yatırıyor.

Markalar & Fikirler sayfasından İbrahim Ulga ise "Mondus.net Türkiye'nin Facebook'u mu?" başlıklı yazısında, "Mondus.net'in facebook olmasına gerek var mı?" sorusuna cevap arıyor.

Gökçen Karan'ın video bloğundan ise "Önce düşün, Internet'e ondan sonra gönder!.." diyor. Oldukça önemli bir konunun altını çizen Gökçen şunları da ekliyor;

Internet'in inanılmaz yayılım hızını gözönüne almadan, yayınladığınız herşeyin binlerce belkide onbinlerce kişi tarafından görüleceğini ve yayılacağını hatırlayarak birşeyler yazın veya resimlerinizi Internet sitelerine yerleştirmeyin lütfen.

Yazının videosunu mutlaka izleyin.

Geldik Murat Kaya'nın yazısına; "Starbucks, hayat kurtarır mı? ". Starbucks Hayatımı Nasıl Kurtardı? isimli kitabı ve kitabın Starbucks algısını nasıl etkilediğine değiniyor yazısında. Sonuna da not düşümüş; "Otobüste okumak için de güzel bir seçim" diye.

Son yazımız Dare to be different bloğundan Eren Kumcuoğlu'ndan geliyor; "3 Büyüklerin algılanan değerleri". Büyük kulüplerimizin sosyoekonomik sınıf, karakter, taraftar davranışı, taraftar nüfusu, kurumsal yapıları, kurum kültürü, fiziksel konumu, başarılarını baz alarak yarattıkları marka imajlarını incelemiş ve bir iki tane de eğlencelik benzetme yapmış. Yazıya geçmeden önce işte o benzetmelerden bazıları;

Takımları votka yapsak ve şişelesek;
Galatasaray - Smirnoff
Fenerbahçe - Binboa
Beşiktaş - Tekel

Takımları araba yapsak ve galeride sunsak;
Galatasaray - BMW
Fenerbahçe - Hummer
Beşiktaş - Tofaş Kuş serisinden bir araba

Efendim, ev sahipliğimizden memnun kaldığınızı umuyorum. Haftaya karnavalın ev sahibi BenceWOM. Herkese keyifli yazılar ve okumalar...